Kanla Süslenen Bir Dünya
Tarihinin yarısından fazlası kanla
yazılmış bir varlık insanoğlu! Kana doymayan, zevk için öldüren, savaşlarla
beslenen ve savaşları yücelten bir yabancı bu yeryüzünde… Sisteme bir katkısı
olmadan sadece tüketen ve tükettiği gibi de parçalayan bir varlık aynı
zamanda... Dünyanın hiçbir parçası yoktur ki, savaşın izlerini yaşamamış ve
ardında kanlı coğrafyalar bırakmamış olsun. Pakistanlı sanatçı İmran Qureshi de
insanlık tarihindeki “kan” olgusundan yola çıkarak sanatını geliştirmiştir.
Mekanları kırmızıya boyayarak yaptığı enstalasyonlarda izleyeni kan olgusu ile
baş başa bırakır. Kanla süslenen mekanlar, savaşlarla kirlenen dünyaya ironik
bir tepki aslında... Sanatçı ilk bakışta şiddetten geri kalanlar üzerine bir
sorgulama süreci yaşatır. Öncelikle katliamın izleri mekana bakanları dehşete
düşürür. Mekanın içine girip yakından gözlem gerçekleştikten sonra süslemelerle
karşılaşılır. Çoğunlukla çiçekler ve yaprakların yer aldığı bu durum bir hayranlık
uyandırırken rahatsız olma halinin devamlılığını da korur. Qureshi’nin
eserlerinde gördüğümüz güzel çiçekler, bu kanlı tarihin bir metaforu olarak
izlenebilir. Kanı metafor olarak başarılı bir yapısallık içinde aktaran sanatçı
bizi kendi tarihimizle ve yaşadıklarımızla yüzleştirir.
Sanatçının kökenlerine
baktığımızda, savaşın eksik olmadığı bir coğrafyadan geldiğini görürüz.
Süslenen mekan batılılar için sadece bir sanat eseri iken, savaşla iç içe
büyümüş birçok birey için hem huzursuz eden hem de korkutan bir görsellik
sergiler. İnsanın kırmızı renge olan duyarlılığı ile gerçekleşen bu kanlı
çağrışım mekanın ana unsurudur. İzleyen mekanda kendi varlığını
anlamlandırırken aynı zamanda insanlık tarihini de ister istemez
sorgulayacaktır. Ölüm, savaş, şiddet, katliam ve silah gibi kavramlar ilk önce
imge dünyasında canlanır. Daha derin analizlere gidildiğinde, tüm insanlığın
ellerine bulaşmış olan kanın Qureshi tarafından mekana eklendiğini
görürüz.
2011 yılında yaptığı “Blessings Upon the Land of My Love” – “Kutsuyorum
Aşkımın Yurdunu” isimli enstalasyonu ile ana yapıtlarından birini yaratmış
olan Pakistanlı sanatçı, minyatür sanatının çağdaş temsilcilerinden biridir.
Yaşam ve ölüm döngüsünü eserlerine taşıyan sanatçı yaşadığı coğrafyada şiddetin
tırmanışından etkilenir. Hatırlatmak istediği ise umudun kaybolmaması ve bundan
sonra olacaklara dair bir bilinç geliştirmektir. Sanatçının eserlerinde bir
katliamdan arda kalan izler görülse de amaç geleceğe dair bir bilinci, bir
uyanışı tetiklemektir. İzleyen geçmişten gelen bu ürkütücü mirasa karşı
oluşturacağı yeni bilinç ile çok daha iyi bir gelecek tasarımına soyunabilir.
Bu, şiddetin ve savaşın yok edilmeye çalışılacağı ve umudun yüksek tutulacağı
bir gelecek tasarımıdır. Sanatçının mekan ile kurduğu bağlantı bizi soyut
yüzeyden uzaklaştırarak gerçek olan bir düzleme taşır, bu da mekanın içindeki
varoluşu devamlı kılacaktır.
Pakistan Lahor Ulusal Sanat
Koleji’nde minyatür sanatı üzerine dersler veren Qureshi, çağdaş minyatür
sanatı konusunda öne çıkan isimlerden biridir. Qureshi’de karşılaştığımız kan,
güncel sanatta kanı sık sıkı kullanan Herman Nitsch ya da Jordan Eagles’ın
eserlerindeki ile aynı değildir. Hem anlam hem de uygulanan gerçeklik
bakımından bir benzerlik yoktur. Fakat izleyenin edindiği huzursuz olma hali bu
imgelemler bütününde mevcuttur, çünkü kana karşı olan duyarlı duygu durumumuz
bizi çoğu zaman tehlikenin varlığına taşır. Ayrıca kendi ölümümüzle yüzleşme
ihtimalimiz nedeniyle ürkütücüdür.
Qureshi’nin içinde bulunduğu İslam
kültürü, gün geçtikçe şiddetin içine gömülmüş ya da böyle bir ön yargıya maruz
kalmıştır. Bu nedenle sanatçı için “İslam ve şiddet” ikilemine dikkat çekmek de
önemlidir. Böylece eserlerindeki yerellik olgusu ile sanatını çok katmanlı bir
yapıya taşır, özgünlüğünü koruyarak temsil ettiği kültürün izlerini evrensel
imgeler ve olgularla harmanlar. Mimari bir mekanda doğanın ötesine geçen insana
dair bir kurguyu yaşatır. Sanatçının boyadığı yerler doğaya ait olan bir parça
değildir, insan eliyle tasarlanmış ve inşa edilmiş düzlemlerdir. Qureshi bu
yüzeyler yardımıyla izleyeni kendi düşmanlığıyla yüzleştirir.
Sanatçının yaptığı boyamalar
duvarların yanı sıra yapının zeminini de kaplar. Böylece izleyenler doğrudan
eserin içinde yer alarak bir bütünleşme süreci yaşar. İnsan kan ile doğrudan
kendi bedenine bağlanır, kendi sahnesini düşünebilir ve bunu kendi bedeni ile
tasarlayabilir. Sanatçının eserlerindeki
diğer bir güçlü olgu da “şiddet ve güzellik” arasındaki ikilemdir. Öte yandan
yaşam ve ölüm karşıtlığını da sergileyen eserler, mimari bir yapının zemini ve
duvarlarının boyanması ile oluşturulur. İlk bakışta ölüme ait izler taşıyan
boyamalar, mekanın içine girildikçe sanatçının öne çıkarmak istediği duygu
ikilemine keskin bir zemin hazırlamış olur.
2013 yılında New York
Metropolitan Sanat Müzesi’nin çatısında yaptığı bir enstalasyon olan “And How Many Rains Must Fall Before the Stains
Are Washed Clean” – “Bütün Lekelerin Temizlenebilmesi İçin Kaç Defa Yağmur Yağmalı” isimli çalışması izleyeni doğrudan anlam ile
buluşturur. Aslında bu isim Pakistanlı (Urdu) şair Faiz Ahmet Faiz’in (1911 –
1984) şiirinden bir dizedir. Eserin
isminde yer alan kilit kelime “leke” dir,
oysa boyamalara yakından baktığımızda lekeden ziyade bir sanatçının
süslemelerine tanıklık ederiz. Anlamı sorguladığımızda ise insanlık tarihinin
çirkin lekeleriyle baş başa kalırız, yağmurun defalarca yağması vurgusu bize
önemli bir olguyu hatırlatır. Ne yazık ki, bu lekeler akıp gitse ve yok olsa
dahi bizlerin birey olarak tanıklığı sona ermeyecektir. Savaşlar, şiddet ve
katliamlar günlük yaşamımızın bir parçası haline geldiği sürece biz bu
tanıklığa devam etmeye mahkum kalacağız. Sanatçının izleyene iletmeye çalıştığı
en önemli nokta budur. Geçmişte kalan bir şeyler olsa bile insanoğlu gelecek
için her zaman mücadele etmelidir.
Savaşların gerekliliğine inanan
nesiller yetiştiren modernist düşünce günlük yaşamın birçok unsurunu manipüle
ederek kendini haklı çıkarmaya çalışır. Kimi zaman dini, kimi zaman milliyeti,
kimi zaman da militarist söylemleri kullanan kirli zihniyetler aynen
Qureshi’nin eserlerinde olduğu gibi kendilerince kanla süslerler yaşadığımız
dünyayı... Bulunduğumuz coğrafya ise savaşın izlerini yakın bir geçmişte
fazlasıyla yaşamıştır. Gelecekten beklenen umut tasarımı Qureshi gibi
sanatçılar kadar, barışçıl bir düzlemde hareket etmeyi varoluşun önemli bir
etkeni haline getirecek bizler için de en önemli paydadır. Devletlerin oynadığı
ve toplumların inandığı savaş oyunlarının gelecekte tekrar karşımıza çıkmaması
için barışçıl bilinç düzeyini geliştirmek tüm bireylerin sorumluluğunda
olmalıdır.