22 Mayıs 2017 Pazartesi

Kanla Süslenen Bir Dünya


Tarihinin yarısından fazlası kanla yazılmış bir varlık insanoğlu! Kana doymayan, zevk için öldüren, savaşlarla beslenen ve savaşları yücelten bir yabancı bu yeryüzünde… Sisteme bir katkısı olmadan sadece tüketen ve tükettiği gibi de parçalayan bir varlık aynı zamanda... Dünyanın hiçbir parçası yoktur ki, savaşın izlerini yaşamamış ve ardında kanlı coğrafyalar bırakmamış olsun. Pakistanlı sanatçı İmran Qureshi de insanlık tarihindeki “kan” olgusundan yola çıkarak sanatını geliştirmiştir. Mekanları kırmızıya boyayarak yaptığı enstalasyonlarda izleyeni kan olgusu ile baş başa bırakır. Kanla süslenen mekanlar, savaşlarla kirlenen dünyaya ironik bir tepki aslında... Sanatçı ilk bakışta şiddetten geri kalanlar üzerine bir sorgulama süreci yaşatır. Öncelikle katliamın izleri mekana bakanları dehşete düşürür. Mekanın içine girip yakından gözlem gerçekleştikten sonra süslemelerle karşılaşılır. Çoğunlukla çiçekler ve yaprakların yer aldığı bu durum bir hayranlık uyandırırken rahatsız olma halinin devamlılığını da korur. Qureshi’nin eserlerinde gördüğümüz güzel çiçekler, bu kanlı tarihin bir metaforu olarak izlenebilir. Kanı metafor olarak başarılı bir yapısallık içinde aktaran sanatçı bizi kendi tarihimizle ve yaşadıklarımızla yüzleştirir.

Sanatçının kökenlerine baktığımızda, savaşın eksik olmadığı bir coğrafyadan geldiğini görürüz. Süslenen mekan batılılar için sadece bir sanat eseri iken, savaşla iç içe büyümüş birçok birey için hem huzursuz eden hem de korkutan bir görsellik sergiler. İnsanın kırmızı renge olan duyarlılığı ile gerçekleşen bu kanlı çağrışım mekanın ana unsurudur. İzleyen mekanda kendi varlığını anlamlandırırken aynı zamanda insanlık tarihini de ister istemez sorgulayacaktır. Ölüm, savaş, şiddet, katliam ve silah gibi kavramlar ilk önce imge dünyasında canlanır. Daha derin analizlere gidildiğinde, tüm insanlığın ellerine bulaşmış olan kanın Qureshi tarafından mekana eklendiğini görürüz. 

2011 yılında yaptığı “Blessings Upon the Land of My Love” – “Kutsuyorum Aşkımın Yurdunu” isimli enstalasyonu ile ana yapıtlarından birini yaratmış olan Pakistanlı sanatçı, minyatür sanatının çağdaş temsilcilerinden biridir. Yaşam ve ölüm döngüsünü eserlerine taşıyan sanatçı yaşadığı coğrafyada şiddetin tırmanışından etkilenir. Hatırlatmak istediği ise umudun kaybolmaması ve bundan sonra olacaklara dair bir bilinç geliştirmektir. Sanatçının eserlerinde bir katliamdan arda kalan izler görülse de amaç geleceğe dair bir bilinci, bir uyanışı tetiklemektir. İzleyen geçmişten gelen bu ürkütücü mirasa karşı oluşturacağı yeni bilinç ile çok daha iyi bir gelecek tasarımına soyunabilir. Bu, şiddetin ve savaşın yok edilmeye çalışılacağı ve umudun yüksek tutulacağı bir gelecek tasarımıdır. Sanatçının mekan ile kurduğu bağlantı bizi soyut yüzeyden uzaklaştırarak gerçek olan bir düzleme taşır, bu da mekanın içindeki varoluşu devamlı kılacaktır.

Pakistan Lahor Ulusal Sanat Koleji’nde minyatür sanatı üzerine dersler veren Qureshi, çağdaş minyatür sanatı konusunda öne çıkan isimlerden biridir. Qureshi’de karşılaştığımız kan, güncel sanatta kanı sık sıkı kullanan Herman Nitsch ya da Jordan Eagles’ın eserlerindeki ile aynı değildir. Hem anlam hem de uygulanan gerçeklik bakımından bir benzerlik yoktur. Fakat izleyenin edindiği huzursuz olma hali bu imgelemler bütününde mevcuttur, çünkü kana karşı olan duyarlı duygu durumumuz bizi çoğu zaman tehlikenin varlığına taşır. Ayrıca kendi ölümümüzle yüzleşme ihtimalimiz nedeniyle ürkütücüdür.


Qureshi’nin içinde bulunduğu İslam kültürü, gün geçtikçe şiddetin içine gömülmüş ya da böyle bir ön yargıya maruz kalmıştır. Bu nedenle sanatçı için “İslam ve şiddet” ikilemine dikkat çekmek de önemlidir. Böylece eserlerindeki yerellik olgusu ile sanatını çok katmanlı bir yapıya taşır, özgünlüğünü koruyarak temsil ettiği kültürün izlerini evrensel imgeler ve olgularla harmanlar. Mimari bir mekanda doğanın ötesine geçen insana dair bir kurguyu yaşatır. Sanatçının boyadığı yerler doğaya ait olan bir parça değildir, insan eliyle tasarlanmış ve inşa edilmiş düzlemlerdir. Qureshi bu yüzeyler yardımıyla izleyeni kendi düşmanlığıyla yüzleştirir.

Sanatçının yaptığı boyamalar duvarların yanı sıra yapının zeminini de kaplar. Böylece izleyenler doğrudan eserin içinde yer alarak bir bütünleşme süreci yaşar. İnsan kan ile doğrudan kendi bedenine bağlanır, kendi sahnesini düşünebilir ve bunu kendi bedeni ile tasarlayabilir.  Sanatçının eserlerindeki diğer bir güçlü olgu da “şiddet ve güzellik” arasındaki ikilemdir. Öte yandan yaşam ve ölüm karşıtlığını da sergileyen eserler, mimari bir yapının zemini ve duvarlarının boyanması ile oluşturulur. İlk bakışta ölüme ait izler taşıyan boyamalar, mekanın içine girildikçe sanatçının öne çıkarmak istediği duygu ikilemine keskin bir zemin hazırlamış olur.

2013 yılında New York Metropolitan Sanat Müzesi’nin çatısında yaptığı bir enstalasyon olan “And How Many Rains Must Fall Before the Stains Are Washed Clean” – “Bütün Lekelerin Temizlenebilmesi İçin Kaç Defa Yağmur Yağmalı”  isimli çalışması izleyeni doğrudan anlam ile buluşturur. Aslında bu isim Pakistanlı (Urdu) şair Faiz Ahmet Faiz’in (1911 – 1984) şiirinden bir dizedir.  Eserin isminde yer alan kilit kelime “leke” dir,  oysa boyamalara yakından baktığımızda lekeden ziyade bir sanatçının süslemelerine tanıklık ederiz. Anlamı sorguladığımızda ise insanlık tarihinin çirkin lekeleriyle baş başa kalırız, yağmurun defalarca yağması vurgusu bize önemli bir olguyu hatırlatır. Ne yazık ki, bu lekeler akıp gitse ve yok olsa dahi bizlerin birey olarak tanıklığı sona ermeyecektir. Savaşlar, şiddet ve katliamlar günlük yaşamımızın bir parçası haline geldiği sürece biz bu tanıklığa devam etmeye mahkum kalacağız. Sanatçının izleyene iletmeye çalıştığı en önemli nokta budur. Geçmişte kalan bir şeyler olsa bile insanoğlu gelecek için her zaman mücadele etmelidir.

Savaşların gerekliliğine inanan nesiller yetiştiren modernist düşünce günlük yaşamın birçok unsurunu manipüle ederek kendini haklı çıkarmaya çalışır. Kimi zaman dini, kimi zaman milliyeti, kimi zaman da militarist söylemleri kullanan kirli zihniyetler aynen Qureshi’nin eserlerinde olduğu gibi kendilerince kanla süslerler yaşadığımız dünyayı... Bulunduğumuz coğrafya ise savaşın izlerini yakın bir geçmişte fazlasıyla yaşamıştır. Gelecekten beklenen umut tasarımı Qureshi gibi sanatçılar kadar, barışçıl bir düzlemde hareket etmeyi varoluşun önemli bir etkeni haline getirecek bizler için de en önemli paydadır. Devletlerin oynadığı ve toplumların inandığı savaş oyunlarının gelecekte tekrar karşımıza çıkmaması için barışçıl bilinç düzeyini geliştirmek tüm bireylerin sorumluluğunda olmalıdır.